28 Eylül 2009 Pazartesi

Tevfik Fikret


Bugün hiç bilmediğim bir şeyi öğrenmiş olmanın garip tadındayım.

Çok değer verdiğim bir dost sayesinde Tevfik Fikret in vatansever ve şair kimliğinin yanında ressam da olduğunu öğrendim.. Kendi sitesinde çok güzel bir yazı yazmış Tevfik Fikret le ilgili olarak. Dönülüp okunur mu bilmiyorum ama ben buraya o yazıyı almak istiyorum;


"Edebiyatçı kimliğiyle tanıdığımız Tevfik Fikret, Türk edebiyatının en saygın kişilerinden birisidir. 24 aralık 1867 yılında İstanbul da doğan ve 19 Ağustos 1915 te yine İstanbul da ölen Tevfik Fikret i benim için önemli yapan bir çok özellik var.

Herşeyden önce dürüst kişiliği ve inandığı gibi yaşamak istemesi, gerçek bir yurtsever olması ve bu uğurda kendine göre savaş vermesi son derece önemli bir yer kaplıyor.

İçinde yaşadığım bu efsunlu kentte Galatasaray Lisesi yada Robert Koleji her gördüğümde , aklıma gelen ilk isimlerdendir. Onun duygulu kişiliği çok genç yaşlarda edebiyata özellikle şiire yöneltirken, edebiyatçı kimliğiyle tanıdığımız Tevfik Fikret in resme olan yeteneği de bana göre onu ressamlar sınıfına pek ala sokabilir.

Osmanlı döneminin belki de en zor dönemlerinde her türlü anlamsızlığın kol gezdiği zaman diliminde zor anlar yaşadığını biliyoruz.Robert kolejinde Türkçe öğretmenliği yaptığı dönemlerde Abdülhamid yönetimi aydınlar üstündeki baskısını giderek yoğunlaştırdığı dönemlerdi. Sansür ve jurnalcilik bütün hızıyla işliyordu. Ve o günlerin birinde bir dost evinde okuduğu II. Abdülhamid'i eleştiren bir şiiri nedeniyle gözaltına alındı.Evi arandı ancak şiir bulunamayınca serbest bırakıldı.

Bu kargaşa içersinde herşeyi bir kenara bırakıp kaçmak fikri Tevfik Fikret in öylesine içindeydi ki arkadaşlarıyla birlikte Yeni Zelanda ya gitmeyi hayal edebiliyordu. Bu hayaline asla kavuşamasa da İstanbul da kendi eliyle çizdiği Aşiyan da ki evinde herkesten uzak bir yaşam tarzı en azından hayallerinin bir kısmının gerçekleştiği bir olgu gibi alıyorum. Sadece eşi ve çocuklarıyla birlikte ölümüne kadar düşüncelerini zaman zaman şiire ve şiirle birlikte resimlere döktü.

Onun ressam kişiliğinin pek biliniyor olmamasını da içime sindiremiyorum. Bu sebeple bu büyük şairin resimlerinin de yer alacağı bir köşe olmasını tasarladım.

Aşiyan onun bir şekilde sığınağı olmasına rağmen II. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte çekilmiş olduğu inzivadan çıkmıştır.Eski arkadaşlarıyla barıştı. Hüseyin Kâzım ve Hüseyin Cahid'le birlikte Tanin gazetesini kurdu.

Naif bir kişilik olmasına rağmen inandığı gibi yaşamayan insanlarla daima kavgalı bir yapısı da vardı. Tanin dergisi İttihad ve Terikki'nin yayın organı durumuna getirilmek istenince buna karşı çıktı. Hüseyin Cahid'le kavga ederek oradan da ayrıldı...

Galatasaray Lisesine müdür olarak göreve başladığı yıllarda 31 mart olayı patlak verince olayı protesto amacıyla önce kendini okulun kapısına zincirle bağlattı, ertesi günde istifa etti. Ancak öğrencilerin ve ozamanın Milli Eğitim Müdürü Nail Bey'in ısrarlarıyla tam yetkili olarak göreve döndü. Bu da kısa sürecekti ve bir süre sonra tamamiyle Galatasaraydan kopacak ve dönmemecesine ayrılacaktı.

Hayallerinden biri de modern pedagojik ilkelere uygun yeni bir okul açmaktı.Bunu rahatsızlığı nedeniyle yapamadı. Ağır şeker hastalığına yakalanmıştı . 1914'te kolu şiştiği için bir ameliyat geçirdi ve tedaviye pek yanaşmadığı içinde bu hastalıktan onu kaybettik.

Fikret’in gelecekteki umudunun gençler olduğu ve gençlere misyon yüklemenin Tevfik Fikret’te bir ilk olduğu, sonradan Fikret’in bu görüşünün Atatürk’e yansıdığı, Atatürk tarafından örnek alındığını biliyoruz Bu sebeple söylemek istediklerini oğlu Haluk için yazdığı şiirlerde görmekteyiz.

Şiirlerle birlikte resim de yaptığını bildiğimizden her düşüncesi aynı zamanda resmlerine de aktarılmıştır. Örneğin;

“Çocuklar” resminde de ön planda yer alan bir eliyle yüzünü kapatmış olan çocuğun toplumun Fikret’in yaşadığı yıllardaki karmakarışık durumunu, onu arkadan izleyenlerin ise, geleceği temsil edecek olan çocuklar olduğunu düşünülebiliriz.




Bu memlekette de bir gün sabâ olursa, Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen şu nâsiye-i
Mukadderatı kavî bir elin, kavî, muhyî
Bir ihtizâz-ı temasiyle silkinip şu donuk,
Şu paslıçehre-i millet biraz gülerse… O gün
Ben ölmemiş bile olsam, hayâta pek ölgün
Bir irtibâtım olur şüphesiz; o gün benden
Ümidi kes, beni kötrüm ve boş muhitimde
Merâmetimle umut; çünkü leng ü pejmürde
Nazarların seni mâziye çekmek ister; sen
Bütün hüviyet ü uzviyetinde âtisin;
Terennüm eyliyor el’an kulaklarımda sesin!
Evet sabah olacaktır, sabâh olur, geceler
Tulû-ı haşre kadar sürmez; âkıbet bu semâ,
Bu mai gök size bir gün acır; melul olma
Hayâta neş’e güneştir, melâl içinde beşer
Çürür bizim gibi… Siz, ey fezâ-yı ferdânın
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Ufukların edebi iştiyâkı var nûra.
Tenevvür… Asrımızın işte rûh-i âmâli;
Silin bulutları, silkin zılâl-i ehvâli,
Zîya içinde koşun bir halas-ı meşkura.
Ümidimiz bu; ölürsek de biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak!

Ya da bu şiirde olduğu gibi;

Baban diyor ki: Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle;
Fakat sevincinle
Neler düşünüyorsun, bilir misin?... Babasız,
Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
Siyah-ı mateme benzer terâne-i îdi!
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
Biraz güzellensin
Şu ru-yı zerd-i sefalet… Evet meserrettir
Çocukların payı; lâkin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor… Halûk, dinle!

Aynı şekilde kadınların o dönemdeki durumlarını göz önüne alacak olursak eşine yüklediği misyonda önemli bir yer tutar.Onun bu anlamdaki düşüncelerini biliyoruz;

“Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmiş demektir; hüsranına ağlasın. Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer.”

Tevfik Fikret’in eşiyle, Robert Koleji müdürünün İstanbul’a gelen oğlu onuruna verdiği bir davete katılmış ve bunun üzerine tutuklanan biridir. Ve eşi Nazime Hanım ın resimleri peçesini kaldırmış, buğulu gözlerle poz veren bir kadın kadın erkek eşitliğine inanan Tevfik Fikret in inançları doğrultusunda ortaya koyduğu eserlerden sadece bir örnektir.



Bir Tasvir Önünde

Güldün, bu heybet seni güldürdü; o kaşlar;
Bir ok gibi ateşli nazarlarla silahlı
Gözler, o bakırdan göğüs; atlar gibi coşkun
Bir kaplanın vaziyeti kadar tez ve kanatlı
Leventçe tavırlar, o arslan bazularla
Asabını oynattı… Bu soydan ve doğuştan
Yiğitlik sana uzak cedlerin şerefli
Bir armağanı; sen bu cesur ve asil kanı
İnsanlığı canlandırmak için feda edeceksin;

Hak bellediğin yola yalnız gideceksin!

Hastalığını gittikçe arttığı dönemlerde güleriz ağlanack halimize adlı kendi tablosu bir çok anlamda önemlidir. Ve bu resim yapılırken şiirde resme eşlik edecektir:

Fırçam kurumuş bir ağacın hasta bir dalı,
Elimde şikâyetçi heyecanlarla titriyor;
Gûya çiçek diye
Bir yeşil toprağa döktüğü kanlarla titriyor.
On gündür işte uğraşıyor fikrim sanatım
Bir his dalgasını resmetmek için;
Seyreylerim bu levhayı artık sürekli,
Verdim emek diye.
Seyreylerim ve bu sanatın aczine boyun eğerek
Kutsamayı ahmakça bulurum eseriyle ‘kudret’i;
Lâkin zaman olur
Pek ruhsuz bulur da beğenmem tabiatı.
Mutlak o gün beğenmek için hasta, dargın;
Bir başka çehre, gözü yaşlı bir çehre isterim…
Bundandır işte; şiir olacak yerde sözlerim
Bâzen bir inleme olur!

Sanem Uçar..."


Ve sitesine Tevfik Fikret e ait 25 resmi koymuş... O resimlere bakarken gerçekten çok şaşırdım. Şair, Nazım da da vardı bu yetenek, Tevfik te de varmış ve hiç bilmiyormuşum....

Resimler hakkında sanatsal anlamda bir çok şey söylenilebilir ve inanıyorum ki, dantel takımımız bu resimleri görmüş olsa söyleyeceği bir çok şey vardır.

Elimin tersiyle şu anda söylenebilecek herşeyi itiyorum...

Bu vatan için gerçek anlamda bir şeyler yapmak isteyenlerin sanırım geceleri ve gündüzleri yoktu.Her an, içinde yaşattıkları düşünce ve duyguların biraz daha fazla kişilere ulaşabilmesi için başka ne yapabilirim? in derdindeydiler.

Ölene kadar içlerinde var olan bu anlamlı savaş hiç bitmedi.

Bir kişiye gerçek anlamda sanatçı diyebilmek için gerçek anlamda bilgi birikimine sahip olması gerektiğine inanıyorum.

Ama yetmez bu...

Bununla birlikte inançta gerekiyor, ve gerçekten de inandıklarıyla eş değerde bir yaşam sürmek kesinlikle buna eklenmelidir.

Yine yetmez....

Müthiş bir hayal gücü de gerekiyor, ancak bu hayal gücü zaman zaman havalarda kalsa da ayakları yere basan hayallerle devam edebiliyor yaratma gücü...

Bütün bunlara baktığımda bildiklerimden yola çıkarak bildiklerimin aslında gerçekte ne kadar az olduğunu,modern hayatın beraberinde getirdiği alışkanlıkların çoğunlukla kendimizden kaçışlara izin verirken, ve farkında olmadan yaratıcılığımızı kısıtlamasına sessizce göz yumarken , topluma, dünyaya karşı görevini olması gerektiği gibi yerine getirmeyen bir birey gibi gördüm kendimi.

Ve dünyanın ucunda, kendi deyimiyle "efsunlu kentte" yaşayan bir insan, eminim ki yapması gerekenleri yerine getirirken bizlere de yapılması gerekenleri hatırlatma da büyük bir rol oynuyordu.

İnsan olmanın beraberinde getirdiği sorumluluk bu olsa gerek.

Sanal alemin de sanallığına öğretici kimliğiyle saygı getirmeyi ihmal etmiyordu.

Bize de onun emeklerini kopyalamak düştü teşekkürlerimizle.....


1 yorum:

  1. Yapmayın sevgili Adan!

    Bu ülkede gerçek anlamda bir sürü şey yapan kişiler varken benim yapmış olduğum küçük bir ayrıntı.

    Ancak bilmiyorum son zamanlarda özellikle çok kızgınım insanlara.Özellikle aydın geçinen alacakaranlıklara.

    Herşey ama herşey o kadar basitleştirildi ki.Özellikle sevgilerimiz.

    Garip bir moda alışkanlığıyla sevdiklerimizde benzerlikler göstermeye başladı. Sevgi kavramının içini çoktan boşalttık. Sevmenin ne demek olduğunu bile bilmeden oradan buradan edindiklerimizle yada kopyaladıklarımızda "in" yada "out" larla bir yerlere bir şey yetiştirmeye çalışan anlamsız bir koşturmaca görüyorum insanlarda.

    Öylesine büyük değerler var ki ve biz onları severken burnumuzun dibindeki özelliklerini hiç ortaya koymadan sevmeye devam ediyoruz. Hiç sormuyoruz biz bunu neden seviyoruz diye?Onlarca sayfa onlar için bir şeyler yazmaktansa onu sevme nedenimizi belirtebilsek sevgi de anlam kazanacak.

    Sevmenin nedeni olmalı, şarkılarda kalmıştır o nedensiz de sevilir sözü...

    Ve madem ki internet var, insanlar blog yada siteleri kendilerine mesken tuttular, o zaman bunları kullanırken de kendimizi o girdabın içine atmadan yavaş yavaş nedenleriyle ortaya koymalıyız herşeyi.

    Çok kişi emin olun bilinmeyen bir özelliği keşfetmiş olmanın ve bunu kendi sayfasında da yer almasının derin mutluluğunda özü kaçıracaktır.Sanem burada sadece bir ayrıntıdır ve önemi yoktur.

    O özün ne olduğunu burada anlatmak niyetinde değilim, umuyorum ki o özü yakalayabilir kişiler.

    Tevfik Fikret in neden bu denli büyük ve önemli olduğunun farkında bile değil çoğu insan.

    Umarım düşünürler, umarım sorarlar nedir bu adamın büyüklüğü diye, ama hayırrrr, hiç umutlu değilim herşeye rağmen, bir kapışma gidecektir ve durulacaktır, hepsi bu.

    Çok ciddi olarak söylüyorum şu anda bende kendimi kötü hissediyorum. Bir tek siz kendinizi kötü hissedebildiniz, yada en azından kendinizi sorgulayabildiniz...Çoğu kişi tarafından fark bile edilmeyecek, edenlerde o resimlerin kendi sayfalarında olmasının sarhoşluğunda olacaktır inanın...

    YanıtlaSil