25 Aralık 2010 Cumartesi

Happy new years




Herkese mutlu yıllar...


Jethro Tull- Holly Herald

23 Aralık 2010 Perşembe

Brigitte Carnochan



Brigitte Carnochan 1942 yılında Almanya Worms da dünyaya gelmiştir. 1947 yılında ise ailesiyle birlikte Amerikaya göç etmiş çok beğendiğim bir fotoğraf sanatçısıdır. Fotoğraf sanatçılığın yanı sıra resim de yapan sanatçı birbirinden değerli çalışmalarla dünya çapında haklı bir üne sahip sanatçılardandır.

En sevdiği konular; nü modeller ve çiçeklerdir.


Daha önce bu blogta yine çok sevdiğim sanatçı Anne Sexton un şiirlerinde onun fotoğraflarını kullanmıştım bu sefer onun çok farklı çalışmalarından bazı örnekler paylaşmak istiyorum.

"Öyleyse Hayal Et" başlıklı çalışması birbirinden ilginç çalışmaları içermektedir.

Hepimizin geçmişe ait ait merakları vardır. Çok küçük yaşta ailesiyle birlikte Amerikaya gelen sanatçı babasının ve annesinin ölümüyle ona miras kalan fotoğraflar, belgeler ve çeşitli eşyalar arasında geçmişe ait fotoğraflarla birlikte yaptığı çalışmayı içeren bu çalışmalar kendisine ait bilinmezleri ortaya çıkarıp, eksik kalan kısımları doldurmasının yanı sıra fotoğrafçılık tarihinde yeni bir bakış açısını da içerir.

Öyleyse Hayal Et fotoğrafları Photoshopla yapılmış kolajlardan oluşmuştur.Sanatçı bu çalışmasını ve yeni fotoğraf sanatıyla ilgili düşüncelerini şöyle açıklamaktadır;

"İki farklı yöntemle çalışıyorum; biri karanlık odada jelatin gümüş kağıt kullanarak ve ortaya çıkan görüntüye yağlı boya uygulayarak, diğeri bilgisayarda taranmış görüntüler ya da benim yeni çalışma yöntemim olan dijital görüntülerle...

Bugün herkes dijital fotoğraf makinalarıyla fotoğrafçı olabilirmiş gibi görünüyor. Dijital makinalar askari yeterliliğe ulaşmayı kolay hale getiriyor ve ben bunu olağanüstü buluyorum. Profesyöneller kendi vizyonlarını bulmak için daha çok yaratıcı çalışmak zorundalar. Bu hem iyi hem kötü olabilir. Yeni bir çalışma yöntemi bir duygu ya da fikir üzerinde bir ışık yaktığında ve bize yeni bir yolla birşeyler hissettirdiğinde iyidir. Teknikler kendi uğurlarında kullanıldıklarında ve boş fikir ve duygu görüntüleri ile sonuçlandığında kötüdür.
Bilgisayar teknolojisi dünyadaki olanakların, kitap ve dergi yayınları fırsatlarının, hepsi heyecan verici bir gelecek vadeden dünyadaki fotoğrafçılarla bizi tanıştıran internet sitelerinin ve blogların heyecan verici olduğunu düşünüyorum."

Yine bu çalışmanın nasıl ortaya çıktığını onun cümleleriyle özetlemeye çalışayım;

"Bu proje ilk olarak 10 yıl önce ebeveynlerim öldüğünde ve onlardan bana belgeler, vesikalıklar ve saklamaya değer buldukları kısa ömürlü şeyler miras kaldığında başladım. Kendimin ilk yıllarına ait bulmacayı bir şekilde tamamlamak istedim ve bir fotoğrafçı olduğumdan yazıdan ziyade fotoğraflarla muhtıra yapmak bana doğal geldi. Onları onurlandırmak istedim. Hepsi zor ve kırık hayatlar yaşamışlar. Anlamadığım şey; 1941-47 yıllarını hayal ederek eski yaşamımı değerlendirmenin farkında olmadığım bir yarayı iyileştirdiğiydi."

1941 yılında dünyaya gelen, onsekiz aylıkken yaşantısından çıkmış olan babasının Almanya da Rommel in ordusunda asker olduğunu öğrendiği 1976 yılına uzanan ailelere ait geçmişin ve bilinmezlerin çok sonra fotoğraflarla ortaya çıkmasıyla gelişen bir serüveni içinde barındıran Öyleyse Hayal Et fotoğrafları yaşamın tüm gerçekliği yaşanmışlıkların ötesinde, farklı bir gerçeklikle sanat eserine dönüşüyor.





























21 Aralık 2010 Salı

Böyle Buyurdu Zerdüşt



Sevgili dostum Sanem Uçar 'a


İçim sıkılıyor....

Sanki kötü bir haber alacakmışım gibi bir sanrı içindeyim...

Bu anlarda kurtarıcıma sığınmalıyım. Buyur bakalım Zerdüşt!



Yaratıcının Yolu Üstüne…

Yalnızlığa çekilmek mi istersin kardeşim?... Kendine varan yolu aramak mı istersin?... Biraz dur da beni dinle…

“Arayan kolay yiter… Her türlü yalnızlık suçtur….” Böyle der sürü… Ve sen sürüdendin uzun bir süre…
...
Sürünün sesi daha sende çınlayacak… Ve sen desen: “Artık sizinle ortak vicdanım yok benim”, yakınma ve ağrı olacak bu…

Bakın, aynı vicdan doğurdu bu ağrıyı; o vicdanın son pırıltısı daha senin derdinde yanmaktadır…

Derdinin yolunu, yani kendine varan yolu yürümek mi istersin?... Öyleyse hakkını ve bu işi becerecek gücünü göster bana!...

Sen yeni bir güç ve yeni bir hak mısın?... Bir ilk devinme misin?... Bir kendi kendine döner tekerlek misin?... Yıldızları kendi çevrende dönmeye zorlayabilir misin?...

Yazık yüksekliğe tutkunluk öyle çok ki!... Gözü doymaz kişilerin çırpınmaları öyle çok ki!... Tutkun ve gözü doymaz bir kişi olmadığını göster bana!...

Yazık körükten fazla bir iş görmeyen büyük düşünceler öyle çok ki: Körüklerler ve daha da boşaltırlar…

Özgür mü diyorsun kendine?... Egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil…

Sen boyunduruktan kurtulmaya yetkili bir kişi misin ki?... Nice kimseler, uşaklıklarını atarken, son değerlerini de atmış olurlar…

Neden özgür?... Zerdüşt’e ne bundan!... Gözlerin apaçık söylemeli bana: Neye özgür?...

Kendi kötün ile kendi iyini kendine sağlayabilir misin?... Kendi istemini bir yasa olarak kendi üstüne asabilir misin?... Kendi kendinin yargıcı olabilir misin ve kendi yasasının öç alıcısı?...

Korkunçtur, kendi yasasının yargıcı ve öç alıcısıyla yalnız kalmak… Yıldız işte böyle fırlatır ıssız uzaya, yalnızlığın buzlu soğuğuna…

Bugün kalabalığın acısını çekersin, daha ey tek kişi : Bugün yürekliliğin tam daha… Ve umutların…

Ama bir gün yalnızlık yoracak seni... Bir gün eğilecek gururun ve yürekliliğin yılacak…Bir gün haykıracaksın: “Yalnızım ben!...”

Bir gün artık görmeyeceksin yüksekliğini, alçaklığını ise pek yakından göreceksin… Kendi yüceliğin bir hayalet gibi korkutacak seni… Bir gün haykıracaksın: “Her şey düzme!...”

Yalnızı öldürmek isteyen duygular vardır… Başaramazlarsa kendileri ölürler sonra!... Ama sen buna yeterli misin?... “Katil olmaya?...”

Kardeşim “ horgörme” sözcüğünü tanıdın mı?... Peki doğruluğun, seni hor görenlere karşı doğru olmanın ağrısını?...

Nice kimseleri senin için başka türlü düşünmeye zorlarsın, bunu yanına koymazlar senin… Onlara yaklaştın, ama geçip gittin : Hiç bağışlamazlar bunu…

Onların üstüne ve ötesine geçersin: Ama sen yükseldikçe, kıskançlığın gözü daha küçük görür seni… Fakat ucundan nefret edilir en çok…

“Bana karşı nasıl doğru olabilirsiniz!...” demelisin sen… “Ben kendi payıma sizin haksızlığınızı seçtim…”

Onlar haksızlık ve çamur atarlar yalnıza: Ama böyledir diye, kardeşim yıldız olmak istersen, daha az ışık saçmamalısın onlara!...

Ve iyilerle doğrulara karşı tetikte ol!... Onlar kendi erdemini yaratanları çarmıha germeye can atarlar… Onlar yalnızlardan nefret edeler…

Kutsal yalınlığa karşı dahi tetikte ol!... Yalın olmayan her şey kutsuzdur onca, ateşle oynamaya da bayılır… Kazığın ateşine…

Kendi sevginin baskınlarına karşı dahi tetikte ol!.. Her önüne gelene elini uzatmaya pek hazırdır yalnız kişi…

Elini değil, yalnızca pençeni uzatmalısın nice kimselere… Hani pençenin de tırnakları da olursa… Yok mu?...

Ama karşına çıkabilecek en çetin düşman, kendin olmalısın hep… Sen mağaralarda ve ormanlar da kendine pusu kurarsın…

Ey yalnız kişi, sen kendine varan yolda yürürsün!... Ve kendinden ve yedi şeytanından geçer yolun senin!...

Yadsıyıcı olmalısın kendine karşı, ve büyücü ve falcı ve deli ve kuşkucu ve uğursuz ve alçak..

Kendi yalımınla yakmaya hazır olmalısın kendini, önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki!..

Ey yalnız kişi, sen yaratıcının yolunda yürürsün: Sen bir tanrı yaratacaksın o yedi şeytanından!...

Ey yalnız kişi, sen sevenin yolunda yürürsün: Kendini seversin sen, bu yüzden kendini hor görürsün, ancak sevenlerin hor gördüğü gibi tıpkı…

Yaratmak ister seven kişi, hor görür de ondan!... Sevdiğini hor görmek zorunda kalmamış kişi ne bilir ki sevmeyi!...

Sevginle git yalnızlığına, kardeşim, yaratmanla git… Doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin…

Benim gözyaşlarımla git yalnızlığına, kardeşim… Kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben… Ve böylece yok olanı…

F.Nietzsche

10 Aralık 2010 Cuma

Anne Sexton



Sözcükler


Sözcüklere dikkat edin,
olağanüstü olanlarına bile.
Çünkü olağanüstü için yapabileceğimizin en iyisini yaparız,
kimi zaman sözcükler arı gibi sokarlar
ve bir öpücük bırakırlar iğne yerine.
Parmaklar gibi değerli olabilir sözcükler
Ve kaya gibi güvenilirdir sözcükler
kıçınıza sokarsınız onları.
Ama hem papatyalar hem de bereler gibi olabilirler.

Yine de severim sözcükleri.
Tavandan düşen güvercinlerdir sözcükler.
Dizlerimde oturan altı kutsal portakaldır onlar.
Sözcükler ağaçlardır, yaz'ın bacakları,
Ve güneş, ve onun tutkulu yüzü.

Ne var ki sözcükler sıklıkla yanıltır beni.
Söylemek istediğim o kadar çok şey var ki,
Bir sürü öyküler, betimlemeler, atasözleri, vb.
Ama sözcükler yetersiz kalır,
yanlış olanları gelip öper beni.
Kimi zaman uçarım bir kartal gibi
ama bir çalıkuşunun kanatlarıyla.

Yine de sözcüklere dikkat etmeye
ve kibar olmaya çalışıyorum.
Sözcüklere ve yumurtalara özenle dokunmalı.
Bir kez kırıldılar mı olanaksızdır
Onarılmaları.



Yıldızlı Gece


“Bu beni dehşetli bir ihtiyaçtan alıkoymuyor – hadi söyleyeyim –dinden dinden.
Sonra gece dışarı çıkıp yıldızları resmediyorum”
Van Gogh'un kardeşine bir mektubundan

Şehir yerinde değil,
sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi
yükselip kayan karaşın bir ağaç dışında
Şehir sessiz, kaynıyor gece onbir yıldızla
Ah! yıldızlı yıldızlı gece!
Ben böyle ölmek istiyorum

Hareket halinde. Her biri canlı
Ay bile esniyor turuncu rengiyle
sürmek için çocukları, bir tanrı gibi, gözünden
Yaşlı ve esrarlı bir yılan yıldızları yutuyor
Ah! yıldızlı yıldızlı gece!
Ben böyle ölmek istiyorum:

Atılıp kollarına gecenin canavarının
O büyük ejderha tarafından yutularak
Hayatımdan kopmak istiyorum, izsiz işaretsiz
Ne bir dans
Ne bir ağlama.



Yalnız Masturbasyoncunun Baladı


İlişkinin sonu ölümdür hep.
Kadın atölyemdir benim. Kaypak gözlü,
kabilemin ve nefesimin dışında
gittiğini saptar. Korkuturum
sadık kalanları. Casusum ben.
Gecede yalnızım, yatakla evliyim.
Parmaklar kenetli, kadınımdır artık benim.
Çok uzakta değildir. Karşılaştığımdır.
Bir çan gibi çalarım O’nu. Üzerine çıktığın
o çardakta yaslanırım arkama.
Ödünç almıştın beni o çiçekli yayılışta.
Gecede yalnızım, yatakla evliyim.
Her bir bereketli çiftin süngerle tüyün üstünde
eklemlerle alt alta üst üste birlikte devrildiği
diz çöktüğü ve dürttüğü bu geceyi ele alalım mesela, aşkım.
Gecede yalnızım, yatakla evliyim.
Kopar bedenim böylece,
sıkıntılı bir mucize. Düş pazarında
sergileyebilir miydim?
Dağılırım. Çarmıha gererim.
Küçük eriğim demiştin.
Gecede yalnızım, yatakla evliyim.
Sonra kara gözlü rakibim geldi.
Suyun hanımı, doğrularak sahilde,
parmak uçlarında bir piyano, dudaklarında
utanç ve bir flütün hitabı.
Ve çarpık bacaklı katırtırnağıydım ben.
Gecede yalnızım, yatakla evliyim.
Kadının kelepir bir elbiseyi
raftan alması gibi aldı seni
ve taşın kırılması gibi koptum.
Kitaplarını ve misinalarını geri veririm.
Günün gazetesi evlendiğini yazıyor.
Gecede yalnızım, yatakla evliyim.
Oğlanlar ve kızlar birdir bu gece.
Açarlar döşlerini. İndirirler fermuarları.
Çıkarırlar ayakkabıları. Söndürürler ışığı.
Pırıltılı yaratıklar yalan doludur.
Birbirlerini yerler. Aşırı besilidirler.
Gecede yalnızım, yatakla evliyim.



Fotoğraflar; Brigitte Carnochan

5 Aralık 2010 Pazar

İrfan Korkmazlar



1962 yılında İstanbulda doğdu.

1984-1990 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünde eğitim gördü.

İlk kişisel sergisini 1990 yılında İstanbul Vakko Sanat Galerisinde açan sanatçı, Ankara-İzmir Vakko, Artizan, Kızıltoprak, Fransız Kültür Merkezi, PG Art ve Pi sanat galerilerinde farklı temalar içeren 11 kişisel sergi düzenledi.

Sanat fuarlarına ve karma sergilere katıldı.

Bronz malzeme üzerine Dans ve İnsan, Kalkan ve Savaşçı, Balerin, Müzisyen, Yunus gibi, Ters Yüz Edilmiş İnsan Manzaraları, Tors ve Boğa Serilerini çalıştı.

Çalışmalarına Arnavutköydeki atölyesinde başlayan sanatçı, bir dönem sanat yönetmenliği de yaptı.

2000 yılında akademi eğitimine bir alternatif yaratabilmek, sanatı ulaşılabilir kılmak amacıyla Arnavutköy Zeynep Sanat Evini eşi ressam Zehra Özmeral-Korkmazlar ile birlikte kurdu.

Kelebek ve Dalgıç Giysisi adlı kitabı bir solukta okuduktan sonra "locked in" sendromunun pençesine düştü.

Doktorlar "Yaşama şansı yok" dedi bir şekilde sadece gözlerini kıpırdatarak yaşamaya devam etti.

Ve onu kaybettik, büyük bir kayıptır....