Varlık sebebimiz aynıdır işin başında. Anne ve babamızın bizden izinsiz merhabalaşması. Zaman içinde anlam kazanan yada kaybeden bir varlığım... Bu dünyaya bir çok insan geldi, içlerinde dahiler var, zır deliler, çapulcular... Ben hangisiyim? Ya sen?.... Bir de Shakespeare geldi, tanıdığım andan itibaren varlık sebebim oldu. Büyük ustaya sonsuza kadar saygıyla... Titus Andronicus
19 Mart 2010 Cuma
Kuzgun Acar
İnsanların yaşamlarında hiç beklemedikleri anda gelişen olayların nedenli önem taşıdığını zaman zaman hepimiz yaşamışızdır.
Eğitim hayatıma devam ederken öğrenim gördüğüm müzik öylesine önemliydi ki, gelecek günlerde hayatımı müzik belirleyecek diye düşünüyordum.
O yıl Türkiye ye gelmek zorunda kaldık.
Seviniyordum açıkcası, arada sırada tatillerde yaşadığım bu ülkeyi seviyordum.
Ancak müzik adına öğrenim göreceğim birimde bazı sorunlar çıkmıştı. Çok anlamsız bürokratik engellerdi. Türkiyedeki konservatuara devam edebilmem için bir sınava girmek zorundaydım ve bu sınav Almanya da geçirdiğim tüm yılları ret eden bir mantık içeriyordu.
Annemin çok iyi bir piyanist olması sebebiyle en azından piyanoyla ilgili sorunları halledebilirdim ama komik olan benim vurmalı çalgılar öğrenimi görüyor olmamdı. Tabikii piyano ana çalgı olarak heryerde öğretilen bir çalgıdır dünyanın her yerinde ama Türkiye de ki anlamsız yüklü programlar gerçekten insanı herşeyden soğutacak bir yapıya sahipti.
Babam durumu anlayabiliyordu da annemin anlayabilmesi gerçekten çok zordu.
Ve babam annemin anlayabilmesi için bir tek şey söyledi;
"Bak bu ülke de Türkiye komünist partisine üye olduğu için işsiz kalan son derece yetenekli bir sanatçı hayatını sürdürebilmek için balıkçılık yapar..."
Kimdi bu babamın söz ettiği sanatçı?
İşte ilk defa Kuzgun Acar adını babamla birlikte içinde bulunduğum garip durumda duymuştum..
Gecemi gündüzüme katarak anlamsız tüm sınavlarda başarılı olmuştum ama müzikten demeyeyim de bunun eğitiminden sıkılmıştım.
Ve arta kalan günlerimi Kuzgun Acar hakkında babama soru sorarak onunla ilgili bilgiler edinerek geçirdiğim zamanlarda , hayatımın dönüm noktası olan kararımı verip heykel okumaya karar vermiştim.
Bir idoldü benim için.
Pekii kimdir Kuzgun Acar?
28 şubat 1928- 3 şubat 1976
Türkiye de çağdaş heykel sanatının öncülerindendir.Demir, çivi, tel ve ahşap gibi malzemeler kullanarak gerçekleştirdiği yapıtlarıyla tanınır.
Yoksul bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdi 1948 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi heykel bölümüne girdi,
Öylesine yetenekliydi ki henüz öğrenciyken ilk kişisel sergisini açtı ve 1961 yılında Paris Bienali’nde birincilik kazandı.Bu aldığı ödül onun burs kazanmasına sebep oldu ve Fransa ya giderek orada çalışmalarını yaparken Paris Modern Sanatlar müzesinde sergisini açtı.
Yazarken çok kolaylıkla yazılan bu cümlelerin ne denli önemli olduğunu bu işin içindekiler anlayabilir sanırım. Öyle kolay bir şey değildir yurt dışında önemli merkezlerde sergiler açabilmek.
Ama Kuzgun Acar da öylesine büyük bir farklılık vardı ki sadece Türkiye için değil, tüm dünya için önemli eserler verebilecek zekaya ve yeteneğe sahipti.
Ne yazık ki Türkiye İşçi Partisine üye olduktan sonra iş bulamaz duruma geldi ve hayatını sürdürebilmek için mesleğinin çok dışında işler yapmak zorunda kaldı.
Balıkçılık meyhanecilik gibi....
Bazı eserleri ise tartışmalara sebep oldu.Hatta sökülüp depolara kaldırıldı. Depolarda çürümeye terkedilmişken hurda olarak satıldı.
Aklımıza gelebilecek her türlü malzemeyi sanatında kullandı ve gerçekten çok büyük bir çığır açtı.
Şimdi ise;
1975 yılında Mehmet Ulusoy un Pariste sahnelediği Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyununa yaptığı maskların bir açık artırmada alıcı bulduğunu öğreniyorum.
Sevinmek ve üzülmek arası garip bir duygu içersindeyim açıkcası.
Bu denli önemli bir sanatçının eserlerini kaldırmak, hurda diye satmak, bir hiç yerine koymak ve daha sonra bu eserlerin değerlerinin anlaşılması , alıcı bulması içimde garip duyguların oluşmasına sebep oluyor.
Hiç kolay değil, sanatçı olabilmek hiç kolay değil aslında bunca sanatçı bolluğu varken...
Onun son derece mütevazi cümleleri geliyor aklıma;
"Heykel öyle de yapsan olur böyle de.Taştan,mermerden oyarsın.çividen demirden dökersin,çanak çömlekten bükersin.Hepsi de olur....Tepe noktaya bir yere koyarsın,süs olur;fırlatır atarsın, çöp olur......Ama bir işe de yaradı mı,o zaman öpülesiye,okşanasıya güzel olur,doğru olur."
Öpülesi okşanası eserlerdi Kuzgun yarattıkların....
" Yaptığım her yontuda mutlaka bir çığlık vardır."
Muhteşem çığlıklardı ve o çığlıklar duyulmaya devam ediyor...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Gerçekten önemli insanları harcama konusunda yarışı kimseye kaptırmayan bir yanımız vardır ulus olarak.
YanıtlaSilKuzgun Acar bu ülkenin yüz aklarından sadece bir tanesidir.
Herşeye rağmen birileri tarafından değerinin hala biliniyor olması sığındığımız umut limanlarından bir tanesi oluyor.
Gerçek sanatseverlerin, sizin de değindiğiniz gibi ve benim de oldukça canımı sıkan sanatçı bolluğunda, gerçek sanatçıları öne çıkartılmasında fayda var.
Ece Ayhan ın o son hali gözümün önünden gitmiyor mesela. Türkiye nin yetiştirdiği bu çok önemli edebiyatçı bir huzur evindeyken şiirlerini okumak içimde tahmin edilemez fırtınalara sebep olmuştu.
Sonrasında yapıldı birşeyler, ama hep sonrasında....
Herşeye rağmen mutlu yaşadığına inanıyorum Kuzgun Acar ın....
İnandığı gibi yaşayanlardandı.
keşke keşke keşke, sizin gibi biri biyografisini çıkarsa ve kitaplaştırsa Kuzgun Acar'ın.. Ah ne çok isterdim...
YanıtlaSilBen onun bir hayranıyım sadece, keşke bu anlamda bir yeteneğim olsa...
YanıtlaSilAncak bu isteğinizin kesinlikle bir gün mutlaka yerine geleceğine inancım tamdır.
İşte o gün benim içinde gerçek bir bayram olacaktır.
Çok teşekkür ediyorum, yalnız olmadığımı hissettirdiğiniz için...