5 Eylül 2009 Cumartesi

Sanatı katledenler amatörlerdir

Bazen bazı cümleler anında bir etki yaratırken, bazen de duyduğum da öncelikle hiç bir yere koyamayacağım, cevabını bilemeyeceğim, doğal olarak garip bir sendeleme yaşayacağım bir etki bırakır bende. Bu andaki durumu heykele yansıtacak olsam, gülümsemeyle karışık bir kaş çatması,karar vermek ile vermemek arasındaki biraz gergin yüz hatları, iç sesimle konuşurken "yoo doğruuuuu," yada "yok canım çok ta doğru değil" düşüncesinin saniyedeki değişkenliğinin oluşturduğu karman çorman bir görünüm açıkcası....

Mutluluğun resmini yapabilirmisin? demiş ya büyük bir ozan, yapılamayacağını belki de düşünerek, aynı şey tüm duygular için geçerli aslına bakarsanız.

İnsanoğlunun içinde birebir olarak yaşadığı duyguların aktarımının bütünün değil,doğruya en yakın olarak yapılacağına inanıyorum ...

Bu hafta sanat danışmanı olarak çalıştığım müzede "ışıklar" adı altında, bilinen sanatçılarla birlikte genç yeteneklerinde bazı eserlerinin sergilendiği bir sergi ve panele ev sahipliği yapmak durumunda kaldım.

Hazırlanışı uzun sürdü açıkcası. Belli bir amaç doğrultusunda ortaya çıkartılmak istenilen düşünce paralelinde sanatçılarla yazışmak çizişmek pek o kadar kolay değildir.Ama yavaş yavaş ortaya bir şeyler çıkmaya başladığı zamanda duyulan haz da anlatılamaz.

Dürüst olmam gerekirse bu tarz etkinliklerin oluşma esnasında en büyük zorluğu "amatör" diyebileceğimiz kişilerle yaşarım.

Yazılarıyla tanıdığım, her ne kadar kendisine edebiyatçı damgasını vurmak istemese de edebiyatçı kimliğini gördüğümü sandığım sayın Sanem Uçar ın, bir yazısında "Sanatı katledenler amatörlerdir" cümlesi de bende yukarıda anlatmaya çalıştığım etkiyi bırakmıştı ilk okuduğumda.

Sanatı katledenler amatörler midir? diye sorduğunuzda bir çok cevap verebilirsiniz . Duruma göre değişen bir cevabı içinde barındırıyor bu cümle aslında. Doğru sadece tek midir? eğer buna verilecek cevabınız; evet tekdir olursa, doğal olarak bu söylemde ya doğru yada yanlış oluyor çok basit bir mantıkla.

Bu etkinliğin oluşturulması esnasında bu cümle bir çok defa kafamda geldi gitti. Zaman zaman "evet" dedim bu cevaba, zaman zaman da "hayır".

Bu etkinliğe katılmak isteyen amatörlerin hazırlamış olduğu portfolyoları incelerken, "x" adlı bir kişinin portfolyosu hemen dikkatimi çekti. Sanat için gerekli olan normları, ve şu an burada yazmak istemediğim bir sürü güzel şeyleri içinde barındırıyordu. Ve kendisini tanıttığı tanıtım broşüründe ise diğer kişilerden farklı olarak o kadar az şey yazmıştı ki. İnanın belkide mail adresinden başka bir şey yoktu diyebilirim.

İster istemez bir çok soru sormam gerekti ve gelen cevaplarda inanın hep aynı kısalıktaydı. Sadece sorulan sorulara yanıt veriyordu.

Kişileri tanımak istemek gibi bir alışkanlığım hiç olmamıştır, doğal olarak tahmin edebilirsiniz ki sorulan sorularda yaptığı eserler üzerineydi.Bu anlamda bir bilgisi olduğunu verdiği yanıtlardan çok kolaylıkla anlayabiliyordunuz. Boş değildi kesinlikle ama sanki bir şeyler eksikti ve ben neyin eksik olduğunu yada beni biraz huzursuz eden şeyi çözemiyordum.

Sonuçta güzel eserlerdi ve yönetim bir eserinin sergilenmesine karar verdiğinde durumu kendisine bildirdim.

Eserlerin müzemize gelmesi de ayrı bir çalışmadır. Ve eserler belirtilen tarihe kadar yavaş yavaş müzeye gönderilirken "x" in eseri en önce gelen eserlerdendi.Gerçekten esere dokunduğunuzda da farkı hissedebiliyor ve güzelliği karşısında büyülenebiliyordunuz.

Kendisiyle tanışma fırsatı yakaladım. Büyük bir mütevazilik örneği göstererek asıl mesleğinin bu olmadığını ve aslında mesleğini de çok sevdiğini zaman zaman da heykel yaparak iç dünyasında biriktirdiği şeyleri dışa vurduğunu söyledi.

Bir çeşit meditasyon dedi....

Sarsıldım, çünkü öylesine güzeldi ki eseri ,sahip olduğu yeteneğin onda birine sahip olup kendisini bir yerlere koyan onlarca heykeltraştan çok daha ötedeydi.

Uzun uzun konuştuk, içimdeki huzursuzluğun , eksik gördüğüm şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyordum hala. Bu arada da diğer amatörlerin eserlerini de gezerken ve onlarla da konuşma fırsatı bulurken her anlamda aradaki farkı görebiliyordum.

İçlerinde bazıları sıyrılıp sanatçı ünvanını alacaklardır ilerleyen zaman içersinde. Pekii hangileri?

Yeteneği olanlar mı? Hiç biri "x" kadar yetenekli değil aslında ama "x" de asla sanatçı olmayacak. İstemediğinden mi? Sanırım hayır....

Amatör olarak adlandırdıklarımız eğer içlerinde tutku barındırmıyorsa bu yol kapalı olacaktır her zaman. Ve doğal olarak sayın Sanem Uçar ın dediği gibi sanatı katleden kişiler olarak ayağımıza dolanacaklardır.

O tutkuya sahip olanlar, yetenekleri olmasa bile sanatın gelişmesinde öncülük yapan kişilerdir. Çünkü geceleri gündüzleri hayalleridir. Yazarlar, çizerler, uyurlar uyuyamazlar, uyanırlar bir çizik atarlar.

Kendileri yoktur o sihirli yolda. Hırçındırlar, bir daha bir daha diyen hiç durmayan bir iç sesin haykırışıyla boğulurlar.Orada burada yazdıkları yada çizdikleri, yada söyledikleriyle bir kaç kişinin beğeni dolu sözleriyle bir şeyler yaptığını sanmalarını sağlayan biz şakşakçılar da sanatın katillerindeniz bu koşulda.

Evet şimdi çok daha iyi anlıyorum, "sanatın katilleri amatörlerdir "cümlesinde ki inceliği. Ortaya çıkan şey ne denli güzel olursa olsun, ileriye dönük bir hayali içinde barındırmıyorsa, tutku yoksa yaratılanlarda, vazgeçiş yoksa hayattan ,yapılanlar masturbasyondan başka bir şey değil.

Bunu başkaları yapabilir, ama sanat eğitimi almış bir kişi ne şakşakçı olmalı bu koşulda ne de bu işin içinde, değil mi sevgili sanem?.....

4 yorum:

  1. Bir parçada olsa anlaşılmış olmak çok güzel bir duygu.

    Bu kullandığım cümlenin tartışılabilirliğinin farkındayım.

    Gerçekten amatörlüğü bu anlamda sevmiyorum.Amatör bir ruh son derece güzel bir özelliktir, ama söz konusu sanat olduğunda amatör ruhtan söz edemeyiz.

    Kelimeleri devirerek, bilindik bir sürü imgeleri farklı bir şekilde kullanarak aslında kopyalanan sürüyle kendini şair zanneden kişilerin şiirlerini okurken şiir olgusuna haksızlık ettiğimizi düşünüyorum....

    Yazılmasın mı? yazanlara hiç karşı değilim, hiç te karşı olmayacağım. Benim dünyaya bakışımda insanın kendisini murlu hissetmesinin kabulü vardır. Bu şekliyle kişi kendi mutlu hissediyorsa istediğini yapsın.

    Ama biz bununla yetinmiyoruz.

    Bu Çok güzel, süper, muhteşem, şimdiye kadar gördüğüm... işte bu! ennnnn gibi kelimeleri kullanarak şiirin özelliğini yok ediyoruz.

    Birşeyler yazarak duygu ve düşüncelerini dile getirmek istiyor kişi. Birden bire yazılanlar aynı yoldan geçerek isimlendiriliyor.

    x adlı kişiye inanın saygı duydum. Çok yetenekli olup bunu maditasyon için yaptığını biliyor ve dillendiriyorsa saygı duyulacak kişidir benim için.

    Bakın ben bir ara seramik yaptım. Hatta cahil cesaretiyle sergi bile açtım. Daha da ileri gitti bu olay sergide yaptığım bir duvar panosu satıldı.:)

    Şimdi ben kendime seramikçi mi demeliyim? İnanın mütevazilik anlamında değil bu. Hala da atölyede bıraktığım onlarca seramik çalışmam var. Seramikle uğraştığım anlarda çamurla bir şeyler yapmayı çok seviyordum, az da olsa yeteneğim vardı ve bir şeyler çıkıyordu ortaya.

    Fotoğrafçılığı seviyorum. Kendime fotoğrafçı demem için ne yapılması gerektiğini biliyorum. Özellikle gelişen teknolojiyle çekilebilen son derece güzel fotoğraflarda olabilir. Ama bir tık la kendimizi fotoğrafçı katagorisine sokmak benim yapabileceğim bir şey değil.

    Kişilerle hiç derdim olmaz, kişi hangi anlamda kendini mutlu hissediyorsa onunla yoğunlaşsın, hatta şiir yazdığını sansın, resim yaptığını sansın,hikayeci olduğunu düşünsün, müzisyen olduğuna karar versin hiç önemi yok benim için.

    Ama bana bunları sanat diye sunanlara karşıyım.Kişisel zevklerimiz ve kişilerle ilgili özel duygularımız ister istemez düşüncelerimizi de yönlendiriyor. İşte benim karşı olduğum bu kişiselliği genele yayma politikalarıdır.

    Evinizin duvarları yaptığınız resimlerle dolup taşsın, heryerde çektiğiniz fotoğraflar sergilensin, baş ucunuzda yazdığınız şiirler dursun, duvarlarınızda yaptığınız melodiler yankılansın....

    O kadar kolay değil bu işler...

    İyi bir noktadan yakalamışsınız.

    TUTKU... işin özü gerçekten bu.

    Zaten amatörlükten sıyrılıp gerçekten sanat içinde yer almak istemenin yolu bu tutku anahtarıyla açılır. Yoksa işin başında herkes amatördür.O tutkunun insan bünyesinde nelere yol açtığını bilmeyenlerden değilim. Ve çok doğal olarak ta yazılan minicik bir yazıdan, çizilen küçücük bir çizgiden kişinin içindeki tutkuyu görebilmek olasıdır.

    Gelip geçici bir şey değildir bu ,fırtınadır gerçekte...

    Meltemde kalınacaksa eğer, "gölge etme" demekten başka bir şey gelmiyor benim elimden....

    YanıtlaSil
  2. Amatör dediğimiz olgu ister istemez içinde biraz kabul ü barındırıyor. Bambaşka bir işin içindeyken, hemen herkesin içinde olduğuna inandığım sanat dürtüsünün , bir şekilde kendini ifade etmek üzere kullanılan sanata ait herhangi bir araç, kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlayacaksa devam edilmelidir.

    Oysa sanatın içinde var olanlar, kabulle bir yere asla varamazlar. Hem yaptıkların beğenisi , hemde daha iyisini yaratabilmek için ret etme duygusu iç içedir.

    Tıpkı aşk gibi yaratma ve yıkma duygusunun birlikteliği vardır.

    Bunları şu anda ben yazıyor gibi gözüksemde aslında sizin çeşitli yerlerde yazdıklarınızın bir uzantısı bu yazdıklarım. Ve görüyorum ki hemen her yerde son derece kendi içinizde tutarlı bir yol izliyorsunuz.

    Özellikle son cümleleriniz bu anlamda benim içinde önemli.

    Doğru ,sonuna kadar alkışlayacağım bir cümle daha sizden;

    sanat;gelip geçici bir şey değildir ,fırtınadır gerçekte....

    Ve sanırım bu fırtınanın içindeyken başkalarının meltemlerine tahammülsüzlüğünüzü ben anlayabiliyorum, pekii ya sanatın dışındakiler anlar mı bu anlamda sizi?

    YanıtlaSil
  3. Kimsenin anlamasını beklemiyorum açıkcası ama sorunuza yanıt vereyim, hayır anlamayacaktır...

    Ama bir şey daha yazmak istiyorum bu konuda;

    Bir kez daha dünyaya gelebilme şansım olursa "ev kadını "olacağım, kesinlikle zengin bir koca bulacağım çok fazla boş zamanım olacağından;

    sinemalara gideceğim,izlediğim film sayısı sayesinde kendimi yönetmen gibi algılayacağım, Bunuel, Tarkovski gibi yönetmenleri geride bırakacak filimler yapacağım...

    konserlere gideceğim,dinlediğim müzik sayısıyla doğru orantılı olarak müzisyen sayacağımdan kendimi tüm bestecileri geride bırakacak duyulmamış melodilerin bestecisi olacağım...

    kitaplar okuyacağım, Nazım , Edip gibi şairler yazmış olduğum şiirleri kıskanacak, Atay ı çoktan gölgede bırakacak romanlar yazacağım...

    hoşuma giden yerlerde çantamdaki son model fotoğraf makinamı çıkırtıp muazzam kareler yakalayacağım kesinlikle çok seyahat edeceğimden çektiğim fotoğraf kareleri herkesi kıskandıracak düzeyde olacak ve Kennayı çatır çatır çatlatacağım...

    bütün bunları yaparken kendimi çok iyi hissedeceğim, şair, yazar, fotoğrafçı, yönetmen kimliğimle sanattın her dalında kendini uzman sananların hakkımda yazdıklarını okuyacağım:)

    YanıtlaSil
  4. :)))))))))))))))))

    Çok dolusunuz bu anlamda, anladım tamam susuyorum soru yok:)

    YanıtlaSil