26 Mart 2011 Cumartesi

Bloglara Dokunun:)



Bir çok konuda Türkiye ile ilgili haberleri okumak istemiyorum ama istemeden bilgisayarın başına oturduğumda yaptığım ilk işlerden bir tanesi Türkiye ile ilgili haberlere bakmak oluyor.

Gerçekten iç karartıcı bir durum söz konusu. Çok uzun zamandan beri Türkiye de bloglara erişim yasağı var bildiğiniz gibi. Erişim engeli kalktı denilmesine rağmen izlediğim kadarıyla bloglarına kavuşamamış bir çok insan var.

Önemli bir konu aslına bakarsanız...

Size bir link versem tıklarmısınız bilmiyorum ama tıklamama olasılığını hesaba katarak 13 mart 2011 tarihinde yazılmış bir yazıyı buraya almak istiyorum.

"Dijital alemin kıdemli aktörü: Haber blogları

Blogların ortaya çıkışı özellikle ABD’de geleneksel haber kaynağı olarak gazetelerin yalpaladığı ve işlevlerini tam olarak yerine getiremediği bir döneme rast gelir. On yıllık serüvenini yavaş yavaş tamamlayan haber blogları, dinamizmini sosyal medya mecralarıyla birleştirerek bugün adeta küllerinden yeniden doğuyor. Siyasi blogların yıldızının parladığı dönemler esas olarak 2000’li yılların başıdır.

Özellikle 2003 yılında The New York Times gibi saygın Amerikan gazeteleri bile savaş çığırtkanlığı yaparken ve Irak’ta kitle imha silahlarının varlığını halkına inandırmaya çalışırken, bloglar taptaze bir arayışın sesi oldu. Bu dönemde ana akım medyanın yüzyıllara dayanan o Anglosakson basın anlayışının yerinde yeller esmeye başladı. Özellikle gençler, savaş karşıtları ve eylemciler yüzlerini dijital aleme çevirdiler. 2003’te bu farklı sese en güzel örnek saksafoncu John Amato’nun blogu oldu. Dönemin siyasetçilerine olan tepki blogun adından bile belliydi: ‘Sahtekârlar ve Yalancılar’ (crooksandliars.com).

Alternatif bir mecra arayışı böylece blogların patlamasıyla örtüştü. Bu geçen on yıllık süre içinde bloglar olgunlaştı, sürekli güncellenen, emek verilen, bir davası olan bloglar diğerlerinin arasından sıyrılıverdi. Blogcular asla gazeteci olma iddiasını taşımasalar da güçlerini kimi zaman sokaktaki eylemlerden, savaşlardan kimi zaman da doğal afetlerden aldılar. Katrina kasırgası, 11 Eylül, İran depremi, Bombay baskını derken küresel felaketler bloglarla dünyaya farklı açılardan sunuldu. Blogcular her türlü olayı cep telefonlarıyla belgeleyip, haberi yazıp kendi mecralarında yorumlayarak dağıtmaya başladı.

Bütün bunlar olurken gazeteciler blogculara hep üstten baktı. Pek çok gazeteci için blogcular, haber yerine kendilerini öne çıkartan, dedikodu ve söylentiyi haber sanan, yeteneksiz bir avuç amatördü. Blogcuların gözünde ise ana akım medya çalışanları kasıntı, seçkinci ve toplumun haber alma hakkından çok, kendi ekonomik çıkarlarını gözeten kişilerdi. Bu iki zıt grubun çekişmesi artık gerilerde kaldı denebilir. Bugün savaş baltalarının gömüldüğü ve bu iki habercilik pratiğinin senteze vardığı bir dönem artık. Gelişmeler bir taraftan dijital medya düşünürü Dan Gillmor’un tanımıyla dalgaların birbiriyle çarpışması gibi sessiz bir devinime sahip. Diğer taraftan da WikiLeaks örneğinde olduğu gibi sıçrayıp, yılların kurumsal dengelerini altüst edebilecek kadar yıkıcı.

Bloglar her ülkede farklı gelişimler gösteriyor.

Örneğin Fransa’da internetin doğasına aykırı bulunacak uzunlukta yazılar bloglarda yerini bulabiliyor.

İtalyan blogları ise her fırsatta merkez medyaya sataşıyor ve İtalyanlar Berlusconi’ye karşı muhalefeti tamamen bloglarda sürdürüyor.

ABD’de bloglar çok çeşitli ancak yerini sağlamlaştırmış, saygın haber blogcuları Obama’nın basın toplantılarında ön sıralarda yerlerini alıyorlar.

İngiltere’de blog kültürü siyaset yaşamının bir parçası. İşçi Partisi’ne yakın bloglar Muhafazakârları adım adım izliyorlar; muhafazakâr bloglar da İşçi Partisi’ni. Bu bloglarda çıkan haber-analiz yazıları Parlamento’da hararetli tartışmalara yol açıyor. İngiltere’de bloglar alemi kıpır kıpır.

Yunanistan deseniz, ülke genelde bloglara soğuk bakıyor. Protesto geleneğini demokrasi kültürünün bir parçası olarak yaşayan Yunanistan’da, sokak eylemlerini tetikleyen blog örnekleri neredeyse yok denecek kadar az. Genelde bloglar siyasal parti çizgisindeki gruplarla öne çıkıyor. Özellikle Yunan politikacıların en çok başını ağrıtan, anonimlik kalkanına sığınarak yazılmış ve siyasetçilere, iş çevrelerine ve devlet memurlarına iftira attığı iddia edilen bloglar.

Çin’den Endonezya’ya, Japonya’dan Brezilya’ya kadar bloglar farklı şekillerde var oluyorlar. Ancak kuşkusuz en fazla heyecan uyandıran bloglar dijital aktivizme konu olanlar.

Mısır ve İran blogosferi baş döndürücü bir etkiye ve muhalefet potansiyeline sahip. Aslında son dönemde Mısır’da gördüğümüz kitlesel başkaldırılarla ve sosyal medya ilişkisinin özünde Mısır blogculuk geleneği yatıyor. Aslında Mısır’da politik blogların varlığı 2000’lerin ortasından itibaren hissedilmeye başladı. Zaten sivil toplum da bu yıllarda ‘Kifaya’ (Yeter) hareketiyle canlanmıştı. Solculardan liberallere, feministlerden İslami gruplara kadar muhalifler, Mübarek rejimini protesto ediyor ve başkanlık seçimlerine birden fazla adayla gidilmesini istiyorlardı. Bu çok parçalı protesto eylemleri politik blogları iyice hareketlendirdi ve 2011’deki hareketlerde Twitter ve Facebook kullanımının ilk sinyallerini verdi.

İran ise tüm sansüre ve baskıya inat dünyanın en zengin blog alemine sahip. İnternetin merkeziyetçi denetime kafa tutan yapısı gençlerin, gazetecilerin ve aydınların yüzünü bloglara çeviriyor. 2008 verilerine göre[**] sürekli güncellenen 60.000 blogtan bahsediliyor. İnternetin merkeziyetçi denetime kafa tutan yapısı gençlerin, gazetecilerin ve aydınların yüzünü bloglara çevirmesine neden oluyor.

İnternet kültürünün en kıdemli aktörü olan blogların baskı rejimlerine bir ‘klik’le demokrasi getiremeyeceğini anlamak zor olmamalı. Katliamlar, savaşlar, kıyımlar Twitter ve blog çağında da tüm hızıyla sürüyor. Ancak hiçbir şeyin üstü kapatılamıyor ve internet dünyasında halk, olayların parçası haline geliyor ve sürece dahil oluyor. Bloglar ve sosyal medyanın en etkin gücü ise protesto eylemlerini örgütlemek. İşte tam da bu özellikler blogları dijital alemin önemli bir aktörü haline getiriveriyor.

[*] Bu yazı Zeynep Atikkan ile birlikte kaleme aldığımız Blogdan Al Haberi. Haber Blogları, Demokrasi ve Gazeteciliğin Geleceği Üzerine (Yapı Kredi Yayınları Cogito Serisi, 2011 Mart) adlı ortak çalışmamıza dayanarak yazılmıştır.

[**] John Kelly ve Bruce Etling, “Mapping Iran’s Online Public: Politics and Culture in the Persian Blogosphere”, The Berkman Center for Internet & Socity at Harvard University, Nisan 2008.


DOÇ. DR. ASLI TUNÇ İstanbul Bilgi Üniversitesi"
Bağlantı
yazının aslı için tıklayabilirsiniz

Çok güzel bir yazı, kendimi hiç bir anlamda blog yazarı gibi görmemiş olsam bile sonuçta bir blogu olan kişi durumundayım.

Özellikle facebook üzerinden "bloguma dokunma" grubunda olup bitenlere göz attığım zaman çoğunlukla midem bulanıyor. Bloglara Türkiye' de uygulanan sansür az bile diyesim geliyor....

Eğer bunlar gerçekten blog yazarlarıysa vay bu ülkenin başına diyesim geliyor, yada olup bitenler hiç şaşırtıcı değil desem çok doğru olacak gibi gözüküyor.

Ne yazık ki bu ülkedeki blog sahipleri neredeyse tamamiyle kişisel duygu ve düşüncelerle kendileri için varlar. Bunu yaparken de doğru düşünce, ciddi bir amaç gibi insanı geliştirecek çoğu özellikten de yoksunlar.

Gerçekten çok yazık...