Varlık sebebimiz aynıdır işin başında. Anne ve babamızın bizden izinsiz merhabalaşması. Zaman içinde anlam kazanan yada kaybeden bir varlığım... Bu dünyaya bir çok insan geldi, içlerinde dahiler var, zır deliler, çapulcular... Ben hangisiyim? Ya sen?.... Bir de Shakespeare geldi, tanıdığım andan itibaren varlık sebebim oldu. Büyük ustaya sonsuza kadar saygıyla... Titus Andronicus
21 Ocak 2010 Perşembe
Gece yarısı sanrısı...
Bazen "sus" diyorum kendime, hatta hiç sesini çıkartma, yokmuş gibi davran...
O kadar yanlış olan şey varki çevremizde...
Ve yanlışlara alkış bile var, duyulmaz sesin...
Camille Claudel in canına okuyanlardan biri Rodin. Duyuramayınca sesini bir tımarhanede son buldu yaşantısı.
O zamanda bile Rodin in bir çok eserini Camille Claudel in yaptığı dedikoduları dolanırken hiç önemsemeden söylenenleri inandığı gibi yaşamasına devam etti bu kadın.Büyük eserler ortaya çıkararak...
Ama 21. yüzyılda Camille Claudel e ait eserlerden bazılarının Rodin in eserleri şeklinde sunulmasına dayanamıyorum.
Bu haksızlık...
Kesinlikle Rodin çok büyük bir sanatçı ama Camille Claudel onun gölgesinde kalmayan ve çok daha büyük değerler üreten ve daha da üretebilecekken hayata tutunamayan sanatçılardan.
Ve bu sunumlar yapılırken bilen bilmeyen herkesin;" mükemmel, olağanüstü" demelerine seyirci kalmak neye ihanet bilemiyorum?...
Camille Claudel e mi?
Sanat a mı?...
Yoksa kendime mi?...
Sanki Camille Claudel in "sus " diyen sesini duyuyorum,kardeşi Paul a yazdığı mektup geliyor gözlerimin önüne;
''Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi... Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü.
Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar...
Bilmiyorum, kaç yıl oldu buraya kapatılalı, ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar...
Bütün bunlar Rodin şeytanının başının altından çıkıyor, kafasında bir tek düşünce vardı zaten kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam, bunu engellemek için de yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım... Her bakımdan başarıya ulaştı işte! Bu esaretten çok sıkılıyorum...eve hiç dönemeyecek miyim, Paul?''
Akıl hastanesinde ki bir kadının saçmalamaları diyebiliriz kolaylıkla ama sorduğu bir soruyu sormadık mı kendimize?
“Bu kadar yalnız kalmak için ne yaptım?”
8 Ocak 2010 Cuma
David Ignatow
Dünden beri neredeyse aralıksız olarak çok sevdiğim Amerikalı yazar David Ignatow un şiirlerini okuyorum.
Şiirlerinde garip bir tat var.
Kuramsal olmayan, kural dışı serbest şiirin ustalarındandır.Belki de bu onu bana yakın yapıyor.Kurallar arasında boğulurken en azından şiir gibi son derece özel bir şeyde bu kural dışılık farklı bir etki bırakıyor.
David Ignatow 1914'de Brooklyn'de dünyaya gelen,yaşamının çoğunu New York'da geçiren büyük bir edebiyatçı.
Poems, The Gentle Waghtlifter, Say Pardon, Figures of the Human adlı kitaplarının da bulunduğu 16 ciltlik bir şiir kitapları serisi ve üç de nesir derlemesi yayımlandı.
Colombia New School for Research'de öğretmenlik,ve Kentucky, Kansas ve New York üniversitelerinde dersler verdi.
Değişik zamanlarda American Poetry Review, Analytic ve Beloit Poetry Journal'da editörlük yaptı. The National İnstitute of Arts and Letters tarafından ömür boyu süren yaratıcı çabalarından dolayı ödüllendirildi.
Kİşilik olarak ta gerçekçi bir yapısı olduğundan şiirlerinde bu gerçekçi özellikleri çok rahatlıkla görebiliriz. Kendisini acımasızca yargılar, ve ne pahasına olursa olsun gerçekleri kendi diliyle ortaya koyar.
Beni en çok etkileyen bazı şiirlerini buraya almak istiyorum;
Düşümdü Gece
biz üç kardeştik camlar kırılmadan önce
avlusunda ağaç olmayan evlerde büyümüştük
uğursuz bir kıştı. belki aralık
zemheri derdi, olaydı annem
görmemiştik daha önce evlere giren bir yağmur
kızıl bir aşk. kızıl akşam. büyüyorduk usul usul
taşkın bir kederdi oysa yalandan dua ve gece
bir şey var, tutunup bırakmayan
hem benim hem değilim ben
öyle ki güz deli gibi
çarpıyor akşamlarıma
biraz daha düşünsem
diyebilirim kardeştik. düşümdü gece
sonra ayrıldık şehirden
o adres de yitip gitti o sel de
gırtlağında iki ölü bir yaralı. bitti, diyordu küçüğü
buz tutmuş göl kıyısında yırtık ev fotoğrafları
öyle hatırlıyorum beynimi zorladıkça
biz hiç tanışmadık belki de
savaşa da gitmedik
bilmedik nasıl akar, nasıl donar sıcak kan
birdenbire bir sus gibi ellerimiz ağzımızda
susmadık da
ne zaman devrilse bir ağaç
zaman kırmızıya çalsa
biz üç kardeştik. öyleydi. yırtıldı karbon kağıdı
var mıydı çağrılacak bir adımız, bir rengimiz
bir şey işte. ne bileyim
uyandır beni ey hayat. içimde bir kuyu bul
çünkü üç kardeştik biz. öyle hatırlıyorum
..........o..........
Fotoğraf
İspinoz beslerdi babam
Ahşap kafesinde yalnızlığın
İçinde beslerdi
Gidebilme isteğini
Bilmezdi annem saçlarımı örerken
Elleri yoksa bile
Sabah akşam
Sabah akşam
Neden ispinoz beslerdi babam
Daha iyi diyorum bu
Onun seyyad olmasından
Kimbilir, çerçevesi olmasa
Söküp atacaktı belki de
Sokağa bakan camları
Kaçabilme korkusundan
Anladım bir gün
Ne ispinozdu
Ne yalnızlığı ahşabın
Düşüp kırılan kalbiydi babamın
Şıp
Şıp
Üstümüze damlayan
Atıyorum bak havaya
Kimin önüne düşerse
Kafası kopmuş ispinoz
Odur yaşamda kazanan
Sazlığını özleyen ney gibi
Özlemek bilmez insan
Tut hadi tuuut
..........o..........
Sessizlik
kadının üstüne düştü gece
hep dedi, hep mi izler gece gündüzü
ışıkları sönünce yıldızların
mavi bir ırmak gibi akmaya başlayınca karanlık
hep mi oyuncak olacak şekilsiz bulutlar
zamanın beşiğinde anıların uykusu
nasıl teselli bulacak bugün dün için
kadın üstüne düştü gecenin
hep dedi, hep mi sayıklamalarla çoğalır uyku
ince bir ip gibi dizilirken gözyaşları
önce sözcükler mi terk eder bir aşkı
hep mi örgüsü değişecek hayatların
acının sarkacında bir gidip bir geliş
nasıl tamamlanacak ikiye bölünmüş kalp…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)