28 Mayıs 2010 Cuma

Dede Korkut Sisifos'un köyünde




Yiğite yiğit olmak yaraşır,
Yiğitlik taslamak değil, Han’ım!
Yiğit olmak da, pusatsız adem yanında
Pusatından hicap duymaktır,
Palanın ucunu göstermek değil, şahbazım!
Budur töresi, bahadırlığın.

Silahı omzundayken yiğidin,
Obanın seçilmiş beyleriyle
Ya, ana bir, baba bir kardaş gibi,
Yolu bir, izi bir yoldaş gibi danışmak,
Ya da taş gibi susmak
Düşmez mi, yiğide?

İki kardeş dilleşirken meydanda
Birine gözünü kırpman,
Hee, deyip cesaret vermen,
Ötekine hançer göstermen
Sığar mı bahadırlığa?

Diyelim ki, edepli edebinden,
Yüreksiz korkusundan pustu da
Sesini kısıverdi bugün;
Sessizliğin çığa dönüşüp yarın
Tepene inmesinden korkman mı?

Diyelim ki, bugün kılıcın zoruyla
Köylüye hükmün geçirdin,
Kapıları kapadın, yolları kestin,
Obanın başına da, deli Hatçenin
Bez bebeğini diktin Han diye;

Peki, gülmekten kırılmaz mı buna,
Komşu köylerin kızları, kızanları?
Gülerse kime güler el, gülerse kime
Güler yolda yolcu, mezarda ölü
Ve ana karnında daha doğmamış bebe?

Köyde bir yangın çıktı diyelim,
Kundakçıyla bir imecen yoksa, korucu başı,
- Ki bu elbette düşünülemez -
Dişini gıcırdat, saçını yol, tamam!
Ama, uyar mı, koç yiğitliğe
Tutup karargâhı köye indirmen?

Sana dağda kovalamak düşmez mi
Çakalı da, domuzu da, eşkıyayı da?
Beş tuğlu bahadırları da katıp yanına
Kırk yıllık itfaiye çavuşu gibi
Senin yangın yerinde işin ne?

Hadi bunu da geçtik, “Başka yerlerde, başka
Yangınlar da çıkar haa!” diye konuşuyorsun;
Oldu mu şimdi, a Han’ım? Sormalı değil mi ama,
Kundakçının niyeti başka nedir ki,
Dedirtiverip bunu havasa
Ortalığı telaşa vermek değilse?


Cahit Koytak

11 Mayıs 2010 Salı

Eleştir(me)




İnsanların çoğunluğunun düşünceleri ve davranışları arasında paralellik gördüğüm an kurtuluşumuz için umutlu olacağım. Bunu göremediğim süre içersinde söz konusu "insan" olduğu zaman umutsuzluğumu sürdüreceğe benziyorum.

Genel anlamda düşüncelerim de çok fazla gelgitler yoktur. Ama "insan" denildiğinde öylesine çok gelgitler yaşıyorum ki, kendi düşüncelerimden yorulduğumu hissettiğim anlarım oluyor.

Sanırım insanların en hassas oldukları konuların başında eleştiri yada eleştirilmek geliyor. Ölesiye korkuyoruz eleştirilmekten.

Kendi iç dünyamızda kendimizle ilgili belirsizliklerimizi ört bas etme gayreti içersinde birilerinin görmemizi istemediği bir şeyi görüp bizlere yansıtması dayanılmaz bir sancı yaratıyor.

İç dünyamızda çok ta sağlam bir şekilde oluşturmadığımız duygularımız domino taşları gibi birbirini tetiklerken kendimizi çırılçıplak hissediyoruz ve ister istemez korunma güdüsüyle gardımızı alırken zaman zaman saldırganlaşabiliyoruz.

Öncelikle eleştiri kavramına bir göz atmakta fayda var diye düşünüyorum.

Eleştiriyi bir "saldırı"gibi algılamayıp "gelişme" şeklinde görmek çok mu zor acaba?

Ya da neden eleştiriyi saldırı gibi algılıyoruz?

Bu kadar zayıf mı bizleri biz yapan özellikler?

Kuşkusuz dozunda eleştirilerden söz ediyorum, yoksa bir insanı yok etmek üzerine girişilen hayvansı dürtülerle bezeli eleştirileri bu kapsamda ele almıyorum. Ama bizler nasıl olursa olsun her eleştiriyi yok etmek üzerine kurguluyoruz.

İnsan olmanın beraberinde getirdiği en büyük sorumluluklardan biri objektif olabilmektir. Ancak hemen belirtmeliyim ki objektif olabilmek kolay bir şey değildir. İnsanın yapısı gereği düşüncelerini çoğunlukla duyguları belirlediğinden seçimlerimiz, beğenilerimiz kısacası bizleri biz yapan bir çok şey düşüncelerimizden önce duygularımız vasıtasıyla yol bulur.

Bu da insanlık için en tehlikeli olgulardan biridir.

Eleştiri öncelikle farklı bir bakış açısıdır.

Bu farklı bakış açısı sevimlidir yada değildir ama farklılık; göremediklerimizin görülmesi, duyamadıklarımızın duyulabilmesi için gereklidir.Bir başka pencere açar öncelikle.

Kendi beyin süzgecimizden geçirdikten sonra bu farklı bakış açılarına katılır yada katılmayabiliriz ama birey olabildiysek eğer, kendimizi tanımış ve kendimizi nedenleriyle ortaya koyabilen bir kimlikte geliştirebildiysek yine eğer ,farklı bakış açılarına verilecek cevaplarımız daima vardır.

Bu sebeple asla ürkütücü bir yanı yoktur eleştirilerin.

Günümüz insanı herşeyiyle ortadadır artık. Geçmiş çağlardaki gibi kendi çemberimizde yaşanmıyor yaşam.Şu anda bu düşüncelerimi yazarken sadece bana ait olan bir çok şey yazım şekline dönüştüğü andan itibaren herkese aittir ve doğal olarak başkalarının da duygu yada düşüncelerini söyleyebilme hakkını ben ellerimle veriyorum demektir bu.

Bu sebeple dışarıdan gelebilecek en aykırı sesi dahi duyma ve yanıt verme yükümlülüğüm var anlamına gelir bu.

Özgürlük yada eşitlik gibi kulağa son derece hoş gelen kelimelerin kelime olarak kalmasına izin vermektir eleştirilere kulakları tıkamak.

O kadar kolay değil insan olabilmek, hele çağdaş insan olabilmek çok daha zor.Dışarıya yansıtılan evrensel değerlerin içselleşmesiyle başlar çağdaşlık, çağdaşlığımız ölçüsünde de kurtuluşu olabilir insanlığın , bunun dışındaki her davranış biçimi kendimizi iyi hissetmek adına yapılan narsist davranışı içinde barındırır.

Ve benim içinde zavallılıkla eş anlamlıdır.