28 Haziran 2009 Pazar

Tatil başladı

"Tatil başladı" demiş güzel bir ruh çok kısa bir açıklamayla, ve ardından odamın içini saran muhteşem bir müziğin sıcaklığıyla gülümsemek te bana kaldı ....

"Budapeşte doğumlu bu sanatçı jazz müzikte sevdiğim bir gitardır.1936-1982 yıllarında yaşamış bu sanatçıyı bence erken denilebilecek bir yaşta kaybettik.

Müziğinde jazz dan başka rock özelliklerini de görebildiğimiz için midir bilmiyorum ben çok severim. Bu albüm de ise yine benim için çok değerli flütçülerden biri olan Charles Lloyd eşlik etmiştir.

Güzel bir albümdür."


Gerçekten de öyle, pazar günümün müziği oldu. Teşekkür ederim.

Szabo Gabor-Live with Charles Lloyd.







Musicians,

Gabor Szabo,gitar
Wolfgang Metz,bass
John Dentz,drums
Mailto Correa,congas and percussion
Charles Lloyd,flüte
Tommy Eyre,keyboard
Tony Ortega,flüte and echoplex

side one

1)Spellbinder
2)Sombrero Sam

side two

1)Stormy
2)People



27 Haziran 2009 Cumartesi

Kapımı çalan sevgili dost



İnsan hayatında radikal değişimler yapmaya görsün.Herşey o denli çabuk gelişiyor ki.Beyin süzgecinden geçirmeden bir çok şeyi, her şeyi geride bırakarak, bir otel odasında konaklamayla başlayan garip bir serüven bu.

Kaç gün süreceği belli olmayan, kendinden kaçısın her türlü yollarının denendiği,alışkanlıklarının senden uzaklaştığı bambaşka bir dünyaya "merhaba" demenin o ilk anları....

Kendine geliş anındaysa kararlar alma aşamasıyla yüzyüze olduğun ve bu sefer çok ama çok dikkatle yapman gerekenleri gözden geçirdiğin bir süreçtesin demektir bu.

"Neler almalıyım yanıma giderken" demiş sevgili Edip, aynı soruyu sorarsın kendine ve kendinden başka bir şey olmadığını görmenin garip tatsızlığında yolculuk başlar.

Yaşamak sadece nefes alıp vermekten ibaret olmadığından insanca yaşamak isteğiyle bambaşka bir ben le geçmişe ait herşeyi geride bırakır, sevgili Telli nin bir dizesinde yazmış olduğu gibi, "yürümeye başlayan bir çocuk gibi"sendeleyerek devam eden bir başlangıçtasın demektir aynı zamanda.

Şairler beni öldürecek!... Şiirlerinden dizeleri konuşma şekline dönüştürmeyi sanırım pek sevmeyeceklerdir. Ama artık burası benim köşem, normal hayatta yapılanların aynen yansıtılmış şekli benim tarafımdan.

Kendi köşemde, kimsenin kapımı çalmasını beklemezken birden bire kapımın çalındığını görmek garip bir duygu. Bu blog hiç bir amaç gözetmeksizin, kimsenin uğrayıp uğramayacağını hesaba katmadan kendimle başbaşa kaldığım günlerin hesaplaşmasının bir yansıması şeklinde doğdu.Ama bir bakıyorum ki hiç tanımadığım bir sevgili dost kapımı çalmış.

Bu hiç tanımadığım dostumun şerefine kırmızı şarapla dolu kadehimi kaldırken dinlemekte olduğum müzik Chick Corea idi.

Öylesine farklı geldi ki bu sefer sürekli dinlediğim melodiler....

Şerefine sevgili dostum...


Chick Corea & Origin

Albüm için Chick Corea şunları demiş;

"All these tracks were recorded in my living room/studio. We spent 4 days recording and 3 days mixing. We use no headphones, monitors or sound separators. There was no editing or fixing of parts. The only overdubbing done was my marimba overdub on 'L.A. Scenes' and my and Jeff's handclaps on 'Little Flamenco.' All takes are complete takes from beginning to end."



Musicians:

Chick Corea, piano, marimba & hand claps
Avishai Cohen, acoustic bass
Steve Wilson, soprano sax, alto sax, flute & clarinet
Bob Sheppard, tenox sax, bass clarinet & flute
Steve Davis, trombone
Jeff Ballard, drums & hand claps

Tracks:

1. Wigwam (Corea)
2. Armando's Tango (Corea)
3. Little Flamenco (Corea)
4. Early Afternoon Blues (Corea)
5. Before Your Eyes (Corea)
6. L.A. Scenes (Corea)
7. Home (Corea)
8. The Spinner (Corea)
9. Compassion [Ballad] (Corea)
10. Night [Lylah] (Cohen)
11. Awakening (Corea)



20 Haziran 2009 Cumartesi

Edip Cansever

Türk edebiyatının büyük ustalarında biri Edip Cansever.Şiirlerini her okuyuşumda içimde kocaman bir boşluğun ötesinde yalnızlığa dair söylenebilecek cümlelerin sihirli şairinin dizelerinde kaybolmak vardır.

Taşkın değildir dizelerinde, bas bas bağırmaz....

Ustalıkla seçilmiştir kelimeler, dokunup geçerken o kelimelerin herkeste bıraktığı iz çok daha farklıdır.Serin bir etki bırakır dizeleriyle, üşütmez...

İçinizde bir "duduk" çalmaya başlar,ki garip bir melankolidir,bir esriklik bırakır ruhunuzun ta derinlerinde...

Bugün Edip Cansever okumanın tam zamanı...




ben büyürüm, ne zaman? her yerde, hep deniz olana
yarısı kesik inceden bir parmakla
ondan ki yaslısıyım durup durup sevmenin
ondan ki çoraklarda büyüdüm bir dilim tatlı kavunla.

seni bir çare yaptım sana özendim
bazı şiirler yırttım yenilerini edindim.

geçtimse bir durumdan bir başka duruma hızla
kanla ölümle değil bir çeşit sokulganlıkla
artık ki güçlüsüyüm bir kişiden fazla olmanın
bir anıdır susmamsa bakınca kesik parmağıma.

açınca gözlerimi ipe çekilmiş güneşler varsın
mavi bir çocuksun aşkımız mavi bir ambarın ortasından bakarsın.


Edip Cansever

13 Haziran 2009 Cumartesi

Konstantin Kavafis

Uzun bir süre direndim bir çok şeyde, hatta zaman zaman arkadaşlarımın, dostlarımın eleştirilerine maruz bile kaldım.

Bunlardan bir tanesi de "facebook" idi.

Bir çok şey söylendi güzelliğiyle ilgili olarak, tabikii kötülüğüyle de...

Ne iyiliğindeydim açıkcası nede kötülüğünde. Mantık bana anlaşılmaz geliyordu. Ulaşmak istediklerime ulaşabilir, paylaşmak istediğim şeyleri dostlarımla paylaşırdım zaten.

Yani, kişilere kendini anlatmak her zaman öylesine zor gelmiştir ki bana. Herşeyden önemlisi yaşantıma yeni kişileri eklemek gibi bir niyeti hiç barındırmıyordu beynim.

Dünyanın bir ucunda seninle aynı duyguları paylaşan yada aynı zevki ve keyfi alan kişilerin olduğunu bilmek her zaman yetmişti bana.Bu kişilerin kim, nasıl olduğuyla ilgilenmek hiç aklıma gelmedi.

Hangi düşüncede olursanız olun, bazı şeylere çok fazla direnemiyorsunuz. Anlamsız da geliyor aslında direnmek,Ki insanoğlu her türlü olumsuzluğuna rağmen hiç bir canlı da olmayan özelliklere de sahiptir. Gücü elinde bulundurmak gibi...

O halde bu gücü elinde tutarak kendi istediğin biçimde zamandan ve zamanın beraberinde getirdiği nesnel koşullardan ayrı kalmadan kendince yol alabilirsin.

Yaklaşık bir aydır facebooktayım.

Kuşkusuz burası da benim çizdiğim yolda ilerleme kaydettiğinden şimdilik bir sıkıntısı yaşamadan, tam tersine unuttuğum, yada yaşamın anlamsız koşullarında geri planda kalmış şeyleri hatırlamak adına müthiş bir yer.

Örneğin; Konstantin Kavafis...

Nasıl severim bu şairi.

Ve bir baktım ki yıllardır bir şiirini okumamışım. Facebook ta karşımdaydı.

Tekrar hatırlamama sebep olan dünyanın herhangi yerindeki bu hiç bilmediğim tanımadığım insana teşekkürler.

Bir tanede benden olsun dedim:


Duvarlar

Aldırmadan, acımadan, utanmadan
Kocaman, yüksek duvarlar ördüler dört yanıma.

İşte oturuyorum umutsuz
Bu yazgı kemiriyor beynimi, başka şey yok aklımda;

Yapacak neler vardı dışarda.
Ah, duvarları örerken nasıl görmedim onları?

Ne sesini duydum örücülerin, ne gürültüsünü.
Çıt çıkarmadan kapamışlar bana dünya kapılarını


Konstantin Kavafis

10 Haziran 2009 Çarşamba

Aynıysa herşey...

Hepimiz için yaşamımızda önemli rolü olan kişiler vardır.Hatta zaman zaman bu kişilerin başımıza gelebilecek en büyük mutluluk olacağına olan inancımızla onunla bütünleştiğimiz belki de dünyanın bir anlığına durduğunu hissettiğimiz o büyülü anlar da yaşanmıştır. Şanslı azınlıklardır bunları hissedebilenler.Neler yaşanacaksa yaşansın, iyi yada kötü, bunları yaşabilmekte çok güzeldir.

Onu tanıdığımda farklılığını hissetmemek olanaksızdı.Kelimeleri seçişindeki doğallık , kısa ve öz konuşması, kendinden emin ama ukalalığa hiç kaçmayan tavırları, her zaman anlatacak kısa bir öyküye sahip olması ve bunu gerektiği yerde ortaya koyması, herşeyiyle farklıydı.

Fiziksel özelliklerini hiç hesaba katmadan önce saygı uyandıran bilge kişiliği gülümsemesiyle bütünleştiğinde güneşten farksız bir etki bırakırdı insanda.

Çok değil bir kaç dakika sonra sadece bir konuda değil hemen hemen bir çok konuda konuşabileceğin tartışabileceğin bir bilgi birikimine sahip olduğunu hissettiğinde bu minicik bedende bu denli yoğun özellikleri toparlamış olmasına olan şaşkınlığınız geçtikten sonra garip bir saygı duyardınız.

Çok ta güzeldi bunun yanında.

Aşık olunabilecek ve el üstünde taşınacak özenle korunacak nadide varlıklardandı, bana göre tabii. Onu üzebilecek, birini düşünemiyordum, dünyanın en mutlu insanı olmalıydı , yine bana göre....

Hayal dünyası ve yaratıcılığı sınır tanımayan bir özellik taşıdığından onunla birlikte ders yapmak haftanın o günü ve saatini beklemek benim için önem kazanmaya başladığında, duygularımı bir kez daha gözden geçirdiğimde bunların bir öğretmenin öğrencisine duyduğu büyük sevgi ve hayranlık olduğunu tüm hücrelerimde hissettiğimde rahatladım ve bu bedenin içinde taşıdığı ruhu anlayabilme görevi verdim kendime.

Bu görevi kendi kendime vermekteki en büyük etkenlerden bir tanesi de sanat dünyasına saygın bir sanatçı yetiştirmiş olmanın kendimce mutluluğu da olacaktı tabii.

Ne kadar benciliz değil mi?

Bu kararımı ister istemez açıklamak gibi bir dürüstlük örneği de gösterdiğimde gülümseyerek kendisininde zaman zaman bencil olduğunu ve bunun çok doğal olduğunu söylediğinde, öğrenmenin her an her yerde ve her kişiyle olabilme gerçeğini bir kez daha görme eylemindeydim.

Ancak hayatımda ilk kez bir şaşkınlığı aynı dakikalar içersinde yaşadım. Bana dediki, sadece ne kadar yetenekli olduğumu sakın söylemeyin.

Benzer kelimeleri yada da cümleleri bir çok kişiye söylediğinizden eminim diye devam ederken bu anlamda yeteneğimi sadece hissettirin diye eklemeyi ihmal etmedi cümlesine.

Çok sonraları bu cümlesini belkide yaşamımın her alanında anlamaya çalışacaktım.İlk duyduğumda bir insanın dürüstçe bir isteği gibi algılamış ve şaşırmış olmama rağmen, çünkü insanlar övgüleri duymayı ister diye bilirdim,çok üstünde durmamıştım.

Hayatımıza öyle çok insanlar girip çıkıyor ki ve bu insanlar aynı kişiler olmasa da biz aynı kelimeleri kullanıyoruz.Aynı davranışları gösteriyoruz, sanki o kişilerin hepsi aynı kişiymiş gibi.

Hep" seni seviyorum " diyoruz mesela. Ya da "aşkım"

Mutlaka sevdiklerimizle fotoğraflarımız var, yer mekan belki aynı değil, belki de aynı...

Hemen hemen aynı hediyeleri veriyoruz sevdiklerimize...

Kişiye özel, sadece onun için farklı olacak yapabildiğimiz ne var?

Bu konuda beceriksiziz biliyorum, bunun farkındaydı bu güzel ruh, ve istemedi. Sadece hissettirin yeter diyebilecek kadar farkındaydı kendisinin.

Onu duyabilecek kulakların, görebilecek gözlerin olabilmesini hiç bir şeyi istemediğim kadar çok istediğimi hiç bilemedi, çünkü anlatamadım...Alışılmış davranış şekillerinin kurbanlarından bir tanesiydim bende.

Varsa çevrenizde böyleleri "susun" , "hiç bir şey yapmayın" Yapabileceklerinizden çok daha iyidir bunlar inanın.

9 Haziran 2009 Salı

Cyrano de Bergerac/Edmond Rostand

Eseri bir kez daha okuma zamanı...


"İstemem Eksik Olsun"

Ya ne yapmak lâzımmış?
Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi,
Bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi,
Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı?
İstemem eksik olsun!

Herkes gibi, koşarak,
Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak
Yoksa nâzırın yüzü gülecek diye bir an
Karşısında takla mı atmak lâzım her zaman?
İstemem eksik olsun!

Ricaya mı gitmeli?
Kapı kapı dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
Yoksa nasır mı tutsun sürünmekten dizlerim?
Yahut eğilmekten mi ağrısın ötem berim?
İstemem eksik olsun!

Tazıya tut, tavşana
Kaç mı demeli? Belki kaz gelir diye bana
Tavuk mu göndermeli? Yoksa bir fino gibi
Susta durmak mıdır ki, acep en münasibi?
İstemem eksik olsun!

Bir kibar salonunda
Kucak kucak dolaşıp boy atmak ve sonunda,
Marifet şi’re koyup kameri, yıldızları,
Aşka getirmek midir, evde kalmış kızları?
İstemem eksik olsun!

Yahut şan olsun diye,
Meşhur bir kitapçıya giderek, veresiye
Şiir mecmuası mı bastırmalı? İstemem
Eksik olsun! Acaba bulup bir alay sersem
Meyhane köşesinde dâhi olmak mı hüner?
İstemem eksik olsun!

Bir tek şiirle yer yer
Dolaşıp ta herkesten alkış mı dilenmeli?
İstemem eksik olsun!

Yoksa bir sürü keli
Sırma saçlı diyerek göğe mi çıkarmalı?
Yoksa ödüm mü kopsun bir Allahın aptalı
Gazeteye bir tenkid yazacak diye her gün?
Yahut sayıklamak mı lâzım: “Adım görünsün
Aman!” diye şu meşhur Mercure ceridesinde
İstemem eksik olsun!

Ve tâ son nefesinde
Bile çekinmek, korkmak, benzi sararmak,bitmek,
Şiir yazacak yerde ziyaretlere gitmek,
Karşısında zoraki sırıtmak her abusun.
Eksik olsun istemem, istemem eksik olsun!


Fakat, şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyaya,
Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya,
Gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı
İsteyince şapkayı ters giymek, karışanı
Olmamak. Bir hiç için ya kılıcına veya
Kalemine sarılmak ve ancak duya duya
Yazmak, sonra da gayet tevazula kendine:
Çocuğum! Demek, bütün bunları hoş gör yine,
Hoş gör bu çiçekleri, hattâ bu kuru dalı,
Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı!
Varsın küçücük olsun fütuhatın, fakat bil,
Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil.
Ara hakkını hattâ kendi nefsinden bile.
Velhasıl bir tufeylî zilletiyle
Tırmanma! Varsın boyun olmazın söğüt kadar,
Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?
Kavaklar sıra sıra dikilse de karşına
Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!

4 Haziran 2009 Perşembe

Edvard Grieg


Edvard Grieg ( 1843-1907 )

Romantik dönemin Norveçli müzisyenidir.Norveç halk müziğinden esinlenerek yazdığı Peer Gynt suite i en ünlü eseridir.

Eserlerinde olağanüstü bir sıcaklık ve insanı bir anda saran yan vardır.





Peer Gynt Suite I Op. 46

1. Morgenstimmung
2. Ases Tod
3. Anitras Tanz

Peer Gynt Suite II Op. 55

4. Arabischer Tanz
5. Peer Gynts Heimkehr
6. Solvejgs Lied

Piano Concerto Op. 16 In A Minor

7. Allegro Molto Moderato
8. Adagio
9. Allegro Moderato E Marcato - Quasi Presto - Andante Maestoso